
Yer Gecekondu, yılını hatırlamıyorum. O zamanlar maçlardan önce PAF takımlarının maçı olurdu, veya alakasız iki tane genç takımın filan... Yine öyle bir maç var, bütün Gecekondu aynı takımı tutuyorken sadece biri diğer takımı tutuyor, maçın sonlarına doğru Gecekondu'nun tuttuğu takım birkaç tane yiyince, karşı takımı tutana sataşmalar başladı, "kafa ütüledin" filan diye, bunun üstüne o da bağırarak "Size ne lan! Ben 18 yaşımı geçtim, istediğim takımı tutarım" dedi.
Yer Gecekondu, yılını hatırlamıyorum. Çok soğuktu, taraftarlar öbek öbek ateşler yaktı (polisler o zaman birşey demiyordu ateşe). Ateşin etrafındaki herkes ateşe gazete kâğıdı atarak takviyede bulunuyordu, biz de maytaplarımızı, kız kaçıranları filan gazetelerin içine koyup ateşin birine attık, hemen uzaklaştık. Hoş bir patlama oldu, bayağı küfür yemişizdir, kesin.
Yer Saatli, yılını hatırlamıyorum. Zeki arkadaşıma uyarak Saatli'ye girdik, oradan da kapalıya atlayacaktık. Fırsatını bulduk, ben atladım, arkadaş atlayamadı. Biraz kapalıda takıldım, arkadaş gelmeyince yeniden Saatli'ye geçtim. Boştu tabii Saatli. Bol bol çekirdek yedik
Yer saha, yılını hatırlamıyorum. Fener'le veya GS ile maçımız var. Çok kar yağdı (Galatasaraylılar örnek alın), stadı biz temizledik, karşı takımın kapalısının önüne karı kazıyarak küreklerle küfür yazıyorduk, kar topuna tuttuk onların kapalıyı, çok eğlendiydik.
Yer Atatürk Spor Sarayı (yaa basket sahası var ya), yılını hatırlamıyorum. Hortaş Yenişehir'in maçıydı galiba, hakeme kafayı bir taktık, delirdik. En sonunda "hakeme yardım" diye bağırarak bozukları sahaya altınca hakem çıldırıp tribüne saldırıydı. Tuttular onu; bıraksalar ne yapacaksa...
Yer sol kapalı, yılını hatırlamıyorum. Yine bir İstanbul takımı ile maç var. Saat 11 gibi kapalıya girdik, karşı kapalı ful dolmuş İstanbul takımlarının taraftarlarıyla. Bütün paramızla ayran alıp attık üzerlerine. Yılda biriki kez maça, güzel elbiseleri, atkıları ve bayraklarıyla gelen adamlar bembeyaz ayran oldu.
Yer tren garının önü, yılını hatırlamıyorum. O zamanlar Samsun'la gıcığız, ertesi gün de Samsun'da maç var. Bizim muhteşem taraftarımız tutturdu trenle gideceğiz diye. Anlatamadık Samsun'a tren gitmediğini. Bilet satan memur da anlatamadı, ama o bayağı küfür yedi. Yalnız camlı bölme vardı, ondan dolayı dayak yemedi.
Yer Konya, yılını hatırlamıyorum. Otobüs Konya'nın girişindeyken, çıkışta başkaları bizim otobüse binmesin diye (diğer otobüsler çok kalabalıktı) çözüm arayışları başladı. Bulunan çözüme göre herkesin adı bir kâğıda yazılacak, maçtan sonra isimleri okunanlar sırayla binecekti. Ben dedim, "Bu bir işe yaramaz. Sen 'Ahmet' dersin, Ahmet binmez, 'Ben Ahmet'im' diye başkası biner". Yok, anlatamadık. Bizim otobüstekilerin yarısı binemedi.
Yer Konya, yılını hatırlamıyorum. (yukarıdakiyle aynı maç). Maçın çıkışında çok sinirlendik, niye bilmiyorum. Bizi biraz bekletip kordon ile çıkartıyorlardı ki, birkaç kişi tuvalete girdik. O sırada arbede olmuş, polisler tuvaletin kapısını kapattı, biz içerde kaldık. Daha yeni yapılmış bir tuvaletti Lavabolar, aynalar vs... Tabii hiçbir şey kalmadı. Birkaç yıl sonra okuldaki Konyalı arkadaşlar ile konuyu konuşunca, "Bütün şehir bir anlam veremdi tuvaleti parçalamanıza" dediler. Tam bilmiyorum ama yerel gazete mi ne yazmış; alaturka hela taşlarının parçalanmasını çözememişler. Oğlum, onları lavaboları kırınca, lavabo parçalarını vura vura parçaladık.
Yer Gecekondu, yılını hatırlamıyorum. Meşhur turşucumuzdan aldığımız turşuları paylaşırken arkadaşlarla itiştik. Elimdeki turşu yere düştü, ben yine de yedim. O turşular kaçmaz, ama şimdi yemem herhalde.
Yer deplasman otobüsü, yılını hatırlamıyorum. İzmir'e yola çıkmıştık. Konvoyla gittiğimiz halde şoför karıştırmış. İstanbul yönüne bir saat filan gittik, sonradan yanlış gittiğimizi anlayan arkadaşı hepimiz tebrik ettik, O da "ben Kazanlıyım, buraları bilirim, En büyük Ankaragücü!" dedi. Şimdi düşününce şoförlerin içmemesi gerektiğine kalpten inanıyorum.
Yer İzmir, yılını hatırlamıyorum. (yukarıdakiyle aynı maç). "Aman, kerhaneye gidip ne yapacağız?" deyip İzmir'i dolaştık. Birkaç saat sonra stada gidelim dedik, taksiye bindik. Ben önde oturuyordum. Atkı, bayrak, hepsini de gezerken görünmeyecek şekilde saklamıştık. Taksiciyle konuşmaya başladık. Maça gidiyoruz ya, ilgilendi. Bayrakları filan da sakladık ya, uyanmadı lavuk. Biraz sohbetten sonra biz "Ankaragüçlüler kalabalık geleceklermiş" dediydik. Şoför de "S.ktir et, onlar da adam mı?" dedi. Ben önde oturuyordum. Biz birşey demedik, arkadan arkadaşlar kesicidelici aletleri ve bayrakları, atkıları gösterince şoför çok özür diledi, para da almadı. Biz de "İzmir'de ne kadar iyi insanlar varmış" dedik. Bayrakları saklamamızın nedeni ise... Bir arkadaş, "İzmir'de kız ayarlarız, ama bayrakatkıyla, serseri şeklinde olmaz" diye tutturdu. O yüzden sakladık, ama tabii ki bir bok olmadı. Bir de, o maça girerken üst araması yapan polis benim üstümdeki sigarayı görünce, "Bu yaşta sigara içme" dedi.
Yer stadın önü, yılını hatırlamıyorum. Maç dağıldı, yanımda yürüyen iki çocuk konuşuyor. Biri, "Oğlum, radyo spikeri olacaz, her hafta Ankaragücü'nün maçlarını beleş seyrederiz. Tamam mı, lan, tamam mı?" dedi. Diğeri "Tağam ağunagoyyim" dedi.
Yer Kızılay, dershane müdürünün odası, yılını hatırlamıyorum ama boş verin. Dershane müdürü bana, "Sen her yere 'Ankaragücü, s.kilmiş İstanbul' vs. yazacan, ben bütün parayı boyaya mı verecem?" dedi. Ben birşey demedim. Yer herhangi bir yer, yıl da herhangi... Yine yeni tanıştığım bir kız "Aaa inanmıyorum, sen Ankaragüçlü müsün gerçekten?" dedi.
Yer iş, yılı da boş verin. İşe yeni girdim, birkaç gün sonra, Müdür Yardımcısı sinirli bir şekilde "Gerçekten Ankaragüçlü müsün?" dedi çok şaşırmış bir halde. Sonradan anladım, bu futbola meraklıymış, Fenerliymiş. Biraz da delikanlı geçinir. Kesin bizim bir Fener maçında bunu Ankaragüçlüler tartaklamıştır. Sonradan samimî olduk, ne kadar ısrar ettiysem de, "Ne oldu? Ne oldu? Ankaragüçlüler birşey mi yaptı size?" diye, birşey söylemedi.
Yer Seymenler Parkı'nın yanındaki yol, yılını hatırlamıyorum. Galatasaray şampiyon olmuştu o gün. Son 4'lü değil, eski. Biz Galatasaraylıların sevinç gösterilerini engellemek için dolaşıyoruz, bayraklarını filan alıyoruz. Seymenler Parkı'ndan aşağıya 50 kişi filan inerken, karşıdan sarıkırmızı bayraklarla süslenmiş, dadiriii dadiriri kornalı bir cip geliyor. O zamanlar renegade mi ne... Ne haltsa, cipler modaydı. Üstü açık, gıcır gıcır... Tam bizim yanımızdan geçerken, hepimiz bir anda cipe tükürdük. Jip de, sürücüsü de (bir kişi vardı zaten içinde) sırılsıklam oldu. Yani o kadar ıslanacaklarını tahmin edemezdim. Tükürükler şap şap adama yapıştı, üstümüze sürmeye çalıştı ama yapamadı. Çok şaşırmıştır herhalde. Adamın yerinde olmayı hiç istemem. Küsmüştür o sonra...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder